24 Eylül 2013 Salı

Kukla Ustası - Joanne Owen



Selamlar dostlar!
Uzunca bir süre gene ortalarda görünmüyordum; lâkin takip edemeyenlerim bilir sorumsuz ve her şeyi ihmâl eden bir yapıya sahibim. Kendimi değiştirmeyi çok denedim; ama (...) herneyse :)
Eveeeet, kitabımıza geçelim mi? Hadi geçelim!
Joanne Owen'in Kukla Ustası isimli romanıyla başbaşayız.
Kuklaların bende önemli bir yeri var.
Karagöz efsanesine yetişmiş, Susam Sokağı ve Muppet Show'la iyice kuklalarla samimiyeti ilerletmiştim. Kitap beni sanırım çocuk kalan yanımdan vurmuş, kitap için yapılan yorumlarla iyice heyecanlanmıştım.
Artemis Yayınları'ndan çıkan kitabımızın enteresan bir kapağı var. Bir tiyatro perdesinde akerdeon çalan bir kukla bize "Merhaba" diyor ve Kukla Ustası adının altında küçük bir cümle dikkati çekiyor: "Kuklalar güçtür, efsaneler gelecek"
Bana göre kapağın illüstrasyonu öylesine soğuktu ki etkilenmemem imkânsızdı. Soğuk şeyler hep ilgimi çeker, neden bilmiyorum..
Arka kapaktaysa kitapla ilgili övgü dolu sözlerle karşılaşıyoruz.
Üzüldüğüm nokta şu: Neden belirli isimlerin övgülerini bekleriz okumak için. 'Bookseller', 'Publish News' vs.. vs.. bunların yorumundan geçmeyen kitaplar güzel değil mi? İlla bu isimler mi lâzım bir kitabı okumak için. Ben isterdim ki arka kapaklarda bakkal Mehmet Abi'nin, yan komşu Sevgi Abla'nın yorumlarına yer verilsin. Dalga geçmiyorum ciddiyim! Belirli kalıplara sıkışıp kalmış eleştirmenlerle nereye kadar edebiyata devam edeceğiz? Bir kitap halkın okuması için yazılıyorsa, halkın yorumlarını dikkate almalı yazarlar ve yayınevleri (bana göre)!..
Bir gün arka kapağında dediğim şekilde bakkal Mehmet Abi'nin, komşu Sevgi Abla'nın yorumlarını görürsem daha bi' seveceğim o kitabı..
Herneyse efendim, konumuza dönelim.
Kitabı açar açmaz, kırmızı bir fonda Prag resmiyle selamlaşarak geçiyorsunuz diğer sayfaya ve iki yorumla daha karşılaşıyorsunuz.
Kitabın beğendiğim bir özelliği, kitap karakterlerinin en baştan tanıtılması. Milena, Bolena, Ludmila ve diğerleri tek tek tanıtılmış. Benim gibi kafası karışık okurlar için çok iyi düşünülmüş bence. Hikayemiz 12 Ocak 1898 yılında başlayıp 18 Ocak 1898 yılında sona eriyor.
Kahramanımız Milena, Çek halkının efsanevi kukla ustasının kızı. Babası şüpheli bir şekilde öldükten sonra annesi Ludmila esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolan Milena, büyük annesi Bolena'yla beraber yaşamaya başlar. Günlerini arkadaşı Lukas'la ve zaman zaman teyzeleri Katerina ve Tereza ile geçirmektedir. Ta ki şehre gizemli bir kukla ustası gelene kadar. Kitabımızda kukla ustasının Milena'yı bilmediği bir hayata çekmek için yaptıklarını okuyacak, kuklalar dünyasına "şöylelemesine" bir göz atmış olacağız.
"Şöylelemesine" mi? Evet sevgili dostlar. Maalesef kitabımızın odak konusu olan kukla oyunu sahnesi beni bir türlü tatmin etmedi. Tamamen beklentilerimin dışında ve evet kabul ediyorum çok akıllıca; lâkin klâsik bir kukla gösterisiyle karşılaşmayı düşünen ben için bu sahnenin anlatımı bana biraz aceleye getirilmiş gibi geldi.
Genellikle ilk romanlarda gözüme çarpan şey, olay örgüsünün sonlarına doğru - ve hatta baz'an ortalarında - yazarın sıkılmasından mı, yoksa heyecanından mıdır nedir aceleye getirilmiş olması. Kitap, ne kadar güzel olursa olsun böyle bir anlatım karşısında yalnızca "güzelmiş" demekle yetiniyorum; oysa benim söylemek istediğim "Bu kitap mükemmel!" diyebilmek.
Herneyse, Kitabın zaman ve mekân kurgusu çok iyi çalışılmış. Yazarımızı bu konuda gerçekten tebrik etmek lâzım. Prag şehrinin pastel renklerinin içinde çizgi film tadında bir yolculuğa koyulduğumu hissettirdi bana. Bu tadı uzun zamandır almıyordum.
Milena'nın teyzeleri Katerina ve Tereza da doğaüstü yöntemler konusunda yaptıkları çalışmalarla ilgimi çeken karakterlerdendi. Okuyunca kimbilir belki sizin de ilginizi çeker ve çalışmalarında kullandıkları bitkileri siz de araştırmaya başlarsınız.
Son olarak kitabımızı Türkçe'ye kazandıran Beril Tüccarbaşıoğlu Uğur'a sonsuz teşekkürler.
Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Kitabımızdan güzel bir sonuç çıkmakta aslında. Kitabı okuduğunuzda siz de fakedeceksiniz. Dünyada o kadar canlı kukla var ki, bu ipler kimlerin elinde? İnsanlar, neden kendilerine yön veren birilerine muhtaç? İplerimizi kendi ellerimize almaktan neden bu kadar korkuyoruz?
Kitabı okudukça kendinize bakalım kaç soru çıkaracaksınız.

Herneyse efendim..
Sizlere keyifli okumalar..

Temur gider.
Perde iner..